8 Şubat 2012 Çarşamba

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim


SANA GÜL BAHÇESİ VADETMEDİM - DELİLİĞİN SERÜVENİ

“Sen onlardan değilsin…” Belki bin kez söylemişti Yr tanrıları bunu Deborah’ya. Ve Yr tanrıları -hatta Yr’nin kendisi bile- gerçek olmasa da bu söyledikleri gerçekti işte: Deborah Blau, onlardan ya da bizden biri değildi. Bambaşka bir dünyası vardı onun. O, bambaşka bir dünyaya aitti; farkında olmadan yaratmıştı bu yeni dünyayı ve onda yaşamayı seçmişti, yine farkında olmadan.

Düşünüyorum da Deborah’ın yerinde ben de olabilirdim. Helene’in, Sylvia’nın, Lee Miller’ın, Miss Coral’ın (Deborah’ın yıllarca yattığı akıl hastanesinin ondan daha ‘deli’ olan diğer sakinleri) yerinde bile olabilirdim hatta. “Onlardan biri” olmadığımı, olamadığımı ben de hissettim pek çok kere. Eminim zaman zaman siz de hissetmişsinizdir. Bizim Deborah’tan tek ‘üstünlüğümüz’se kaçıp saklanabilmek için yeni bir dünya yaratacak kadar güçlü bir hayal gücüne ve orda yaşamaya başlayacak cesarete sahip olamayışımızdı muhtemelen. Şizofreniye saçma sapan bir anlam yüklemek mi bu yaptığım? Bilmem, belki de…

Deborah’ın hastalığı bir yanardağ… Soğuk (palto giyerek sona erdirilemeyecek bir soğuk)… Krizler anında gözlerini kapatan kara sargılar, Kuyu’ya düşüş… Hastanedeki tulumun sımsıkı bağları içinde uyuşan, ağrıyan kollar ve bacaklar… Koro’nun alayları, hakaretleri, sövgüleri… Sansür’ün bitmek bilmeyen öfkesi… Yr tanrıları İmorh, Lactameon, İdath, Anterrabea… Deborah’ın, içindeki yanardağın baskısını hafifletmek için yaktığı ve yanarken acı bile duyamadığı karşı ateşler… İnanılmaz bir güvensizlik… Ve en kötüsü -belki de her şeyin sebebi- insanların yalanları… Ve umut, Dr. Fried’in yardım için uzanan (ama Deborah’ya dokunduğunda giysisinin altından tenini yakan) eli…

Yr Deborah’ya ait bir dünyadır. Bu dünyanın dili bile farklıdır: “Acı çek”, Yrece bir selamlaşma eğretilemesidir mesela. Düşen Tanrıça Anterrabea “Onların soluduğu hava, kanları, kemikleri, gece ve gündüzleri, seninkilerden farklı bir maddeden oluşuyor. Senin madden onlara bulaşırsa ölürler ya da delirirler.” der Deborah’ya. Deborah, kendi “nganon”u (Yrece madde demektir bu) kimseye bulaşmasın, kimseyi zehirlemesin diye “nganon”u kendisininki gibi zehirleyici olan bu kadınlar arasında, bir akıl hastanesinde kalmaktan pek de şikkayetçi değildir zaten. Ama Dr.Fried zamanla gerçek dünyayı gösterir ona. Ve Deborah, kendisi için bir cehennem olmaya başlayan Yr’den yavaş yavaş uzaklaşırken dünyaya bağlanacaktır artık, Hem de var gücüyle… Ne olursa olsun…

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, “deliliğin –resmi tanımıyla akıl hastalığının- serüveni”. On altı yaşında, akıl hastanesine yatırıldığında yaşadıklarını anlatıyor Joanne Greenberg. Anlatılanların gerçekten yaşandığını bilmek zaman zaman dehşete düşürüyor insanı. Zaman zaman da “acaba ben de mi” diyorsunuz. Hem, zaten Deborah’ın yerinde olabilirdik biz de. “Delirmek” o kadar da zor bir şey değil. Ama Dr.Fred’ın yerinde de olabiliriz belki. Ki, bu çok daha zor.

Nesrin Kasap’ın çevirisiyle Metis yayınlarından çıkan Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, 282 sayfa. Heyecanla, korkarak, şaşırarak, bazen acıyarak, üzülerek, Deborah’la birlikte sevinerek okuyacaksınız. Ve eğer okursanız, akıl hastası olmanın nasıl ve ne demek olduğunu, çok az da olsa, anlayacaksınız.

Ekim Helhel
 
;